Osmanlı hâkimiyeti altındaki Mısır’ın batısında kalan memleketler Mağrib diye anılır. Mağrib bölgesi kendi içinde üç kısımdan müteşekkildir. Bölge, Afrika’da Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya; Avrupa’da Endülüs yani İspanya ve Portekiz ülkelerini kapsar. Mağrib dar ölçekte incelendiğinde ise geriye sadece Fas, Tunus ve Cezayir kalır.
Bölgenin sıfır noktası Mısır olunca bölge kendi içinde Mısır’a olan uzaklıklarına göre isimlendirilmiştir: Mağrib-i Edna (Yakın Mağrib), Mağrib-i Evsat (Orta Mağrib), Mağrib-i Aksa (Uzak Mağrib). Fas, Kuzey Afrika’nın en batısında, yani Mısır’a en uzak ülke olduğu için Mağrib-i Aksa diye de anılır. Kısaca El-Mağrib denildiği de olur.
Fas: Öncesinden Bugüne Uzanan Köprü
Asırlarca İslamiyet hâkimiyetinde kalan Endülüs, Fas’ın her dönemde ayrılmaz bir parçası oldu. Bu sebeple Fas ile Endülüs arasında sürekli bir kültür alışverişi vardı. İlk fetihlerden itibaren Cebelitarık Boğazı’nı arşınlayıp yarımadaya geçen Müslümanlar, kültürlerini de yanlarında taşıdılar. Kültürel etkileşimin ana üssü ise Fas idi. Binaenaleyh İslam medeniyetini, o bölgedeki coğrafyanın nice insanları Endülüs’e götürdü. Endülüs’e gelen medeniyet, oradan Avrupa’ya yayıldı.
Fas, okyanusa ve boğaza olan kıyılarıyla, Avrupa ile Afrika arasında tarih boyunca Mağrib’de, her zaman güç mücadelelerinin verildiği bir ülke oldu. Verilen mücadelelerden ikisi vardı ki gaye, kuşkusuz sadece rıza-i ilahiydi. Onlardan ilkinde okyanus kıyılarına İslam’ın sancağı taşındı. Diğerinde ise boğaz geçildi. Yani İber Yarımadası, Endülüs oldu. Mağrib yapbozunun son parçası olan Endülüs’le bölge tamamen fethedildi.
Asırlar içinde birçok Müslüman hükümdarın idaresinde kaldı Mağrib toprakları. Ta ki Endülüs’ün Gırnata’sı, Avrupa’nın Grenada’sı olana kadar. Her şeyin ötesinde Fas yüzyıllarca âdeta bir köprü oldu, Endülüs’e geçenlere de Fas’a göçenlere de.
Fas’ı Endülüs Yapan Müdeccenler
Bölgedeki Müslüman hükümranlığı bitmesini müteakip yaşayan halk da başka bir
hâkimiyetin altına girmiş oldu. Bu yeni hâkimiyet altında yaşamaya devam eden
Müslümanlara ‘bulunduğu mekâna yerleşip kalmış, oraya uyum sağlamış’ manasına gelen “müdeccen” denildi. Ne yazık ki kısa süre sonra Endülüslü Müslümanlar göç etmek zorunda kaldı. Endülüslüler ise çareyi Fas’a dönmekte buldular. Kederlerinden başka, bir de asırlık kültür ve medeniyetlerini almışlardı yanlarına. Her Müdeccenle birlikte Endülüs’ün bilgi, birikim ve kültüründen bir şeyler Fas’a akıyordu.
Mağrib devlet ricali, Endülüslü muhacirlerin gelmesiyle ülkedeki olumlu değişimin
farkındaydılar. Bundan dolayı devlet adamları, Endülüslülerin hicretini teşvik
ettiler. Onları devletin üst kademelerine yerleştirdiler. Endülüs Müslümanlarının,
Fas’taki etkinliği giderek arttı. Endülüslüler, Fas’a gözle görülebilir bir gelişim
ivmesi kazandırdı. Her ne kadar Endülüs düşse de Fas-Endülüs Müslümanları arasındaki bağ aslında hiç kopmadı. Hatta gün geçtikçe daha da güç kazandı. Güçlenen bağlarla iki kültür aynı renklere boyandı. Öyle ki Fas için Afrika’nın Endülüs’ü denilmeye başladılar.